Çandar: Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere dönük tavrı değişmeli

img

ANKARA - Abdullah Öcalan’ın sürecin baş aktörü olduğunu söyleyen DEM Parti’li Cengiz Çandar, Türkiye’nin Suriye Kürtlerini tanımasının “kaçınılmaz” olduğunu belirterek, “Şam yönetimi ile SDG arasında belli uzlaşmalara varılırsa bu Türkiye’de dili değiştirecek” dedi. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın ardından Meclis’te Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kuruldu. Komisyon bugüne kadar pek çok kesimi dinlerken, tek bir somut adım atmadı. Yine Kürt halkı tarafından sürecin başmüzakerecisi olarak kabul edilen Abdullah Öcalan komisyon tarafından dinlenmedi. Kamuoyunda ise sıkça sürecin bir “oyalamaya” dönüştüğü yorumları da yapılıyor. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Cengiz Çandar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın rolü ve devlet ile iktidarın yaklaşımının yanı sıra çözüm yollarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
 
Bir yılı aşkın bir süredir süreç devam ediyor. Abdullah Öcalan 27 Şubat’ta çağrı yaptı ve PKK de bu çağrının gereklerine uygun kararlar aldı. Bu adımlar sonrası Türkiye ve Ortadoğu’da hava değişti. Son dönemdeki tartışmalar bağlamında Abdullah Öcalan, yüzyıldan fazladır var olan Kürt sorunu ve çözümünün neresinde duruyor?
 
Tam ortasında, merkezinde yer alıyor. En tepesinde yer alıyor diyebilirim. Bu sürece start veren, bu süreci bir yıl öncesinde harekete geçiren, önünü açmış olan hatta lokomotif olarak süreci taşımış olan Devlet Bahçeli'nin kendisi; dikkat ederseniz 1 yıla yakın süredir Abdullah Öcalan'dan kurucu önder sıfatıyla söz ediyor. Sürecin lokomotifi ve hatta bir anlamda güvencesi konumuna yerleşmiş olan ve iktidar ortağı aynı zamanda. Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan'dan kurucu önder diye söz ediyorsa bu ne demek? Abdullah Öcalan'ın çok merkezi bir konumda bulunduğu ve bir başrol oyuncusu olduğu anlamına geliyor. Süreç itibariyle baş aktör oldu. Sürecin en başlarında birtakım iktidar mensuplarıyla, o çevreden insanlarla yaptığım özel görüşmelerde, Abdullah Öcalan'dan başka hiç kimse Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı çağrının karşılığını aldırtamaz demiştim. Bu kanaatim, 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum çağrısına, PKK'nin, 12. ve fesih kongresi ile ve en önemlisi 11 Temmuz'daki silah yakma töreniyle verdiği cevapla doğrulandı. Abdullah Öcalan'ın dışında hiç kimse bunları yaptıramazdı. Abdullah Öcalan olmasaydı süreç olmazdı. Süreç Abdullah Öcalan sayesinde oldu ve bugünlere geldi.
 
AKP ve devletin kendisi de Abdullah Öcalan'ın bu geniş rolüne vakıf mı? Buna göre bir yaklaşım söz konusu mu?
 
Bana sorarsanız vakıf. Devlet Bahçeli dil değiştirdi. Devlet Bahçeli 22 Ekim günü o ünlü çağrısını yaptığı zaman kullandığı sıfatı da yaklaşık bir yıldır kullanıyor. Kullanmadığı gibi, inat ve ısrarla Öcalan için “kurucu önder” sıfatını kullanıyor.
 
Bu dil, devletin dili mi?
 
Devletin bir bölümünün dili. Öyle diyeyim. Bunu devletin resmi dili haline geldiğini, devletin bütün yapılarının dili haline geldiğini söylemek abartma olur. Ama Devlet Bahçeli’yi de devlet bünyesinin içinde anlamak gerekiyor; çok önemli bir aktör. Onun dili böyle.
 
Bahçeli’nin dili belirleyici mi?
 
Önemli bir noktada duruyor. Abdullah Öcalan için az önce ifade ettiğim göndermeler bir anlamda Devlet Bahçeli için de geçerli. Şunu söylemek istiyorum: Abdullah Öcalan olmasaydı süreç olmazdı ve bugüne gelemezdi, dedim. Devlet Bahçeli olmasaydı da süreç olamazdı. Yani Devlet Bahçeli ile bu süreç olabildi. Devlet Bahçeli'yi denklemin dışına çekseydiniz bugünkü süreç olamazdı. Tıpkı 2013-2015 döneminde olduğu gibi, Oslo döneminde olduğu gibi, 2006-2011 arasında olduğu gibi. Oslo gizli bir süreçti. Ama açığa çıktığı anda o günkü Devlet Bahçeli'nin bunun karşısına dikileceği belliydi. Oysa şimdi, Devlet Bahçeli iyi bir diyalog partneri. O bakımdan Devlet Bahçeli de olmadan olmazdı. Hakkını teslim etmek için söylüyorum. Ama bütün devlet, Bahçeli gibi mi konuşuyor; öyle mi düşünüyor? Daha o noktada değiliz. Öyle olsak sürecin daha ileri bir noktasında olurduk.
 
Bahçeli 22 Ekim'de bir çağrı yaptı. Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, bu çağrıyı duyduğunda “Doğru mu duyuyorum” diye gidip yüzünü yıkadığını söyledi. Bizler geçen yıl bu sıralarda Abdullah Öcalan hakkında hiçbir şey işitmiyorduk. Hiçbir bilgiye sahip değildik. Ailesi ve avukatları da dahil olmak üzere 5 yıldır süren çok koyu bir tecrit durumu vardı. Nefes alıyor mu veriyor mu bilmiyorduk hiçbirimiz. Şimdi DEM Partili İmralı heyeti gidip geliyor; hiç değilse 8 kere falan görüştü. Avukatlar gidip geliyor, aile görüşüyor. Abdullah Öcalan'ın telekonferansı yayınlandı. 27 Şubat çağrısı onun fotoğrafıyla birlikte yapıldı. Şunu söylemek istiyorum: Demek ki devlet, Abdullah Öcalan'ın etkisinin ve rolünün farkında. Ama hâlâ devletin bir bölümünde tutukluk görebiliyorum. Yeterince süratli ve çabuk davranılmadığı ve tutukluk yapıldığı kanaatindeyim. İktidarın AKP kanadını kastediyorum.
 
AKP neden böylesi bir tutum içinde?
 
İç politikadaki bütün gündem ona tabi bir hal almaya başlayınca süreç ister istemez bundan etkileniyor. Devletin Öcalan'ın gücü, rolü, önemi konusunda bir sıkıntısı yok. AKP'nin de yok.
 
AKP, esas iktidar. Devlet Bahçeli'nin genel başkanı olduğu MHP, iktidar ortağı. Ama iktidarın kendisi AKP. Bir de Türkiye'de yapılan anayasa değişiklikleri ile işte onların “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” adını verdiği, herkesin “tek adam yönetimi” olarak gördüğü, pek de demokratik olmayan; uygulamaları itibariyle otoriter, otokratik bir yapı var. Onu temsil eden de Tayyip Erdoğan. Şimdi böyle bir sistemde devletin önemli bir bölümü, iktidarı temsilen AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın elinde. İktidarının devamı için ya da sağlamlaşması için iç politika hesapları yaptığı noktada, sürecin hızı, etkisi ve dili de ondan etkileniyor. İç politikadaki bütün gündem ona tabi bir hal almaya başlayınca süreç ister istemez bundan etkileniyor. Yoksa devletin Öcalan'ın gücü, rolü, önemi konusunda bir sıkıntısı yok. AKP'nin de yok. Bazı şeyleri yaşayarak göreceğiz ama süreç açısından düşünürsek biz siyasetçiler olarak umutsuz olamayız. Umutsuz olma hakkı olmayan birinci kişiler siyasetçilerdir. Umudu ayakta tutmak, var etmek ve sonuca ulaşmak için uğraşıyoruz. O yüzden umutlu olmaya devam edeceğiz.
 
AKP bu umudu besliyor mu?
 
Bunun için mücadele edeceğiz. Kimse (barışı) bize getirip elimize sunmuyor. Bunun için siyaset yapacağız. AKP buna ilişkin umut veriyor mu derseniz, ikircikli bir görüntü var. Biraz önce dediğim Devlet Bahçeli kadar açık davranmayan, ısrarlı davranmayan bir AKP profili görüyoruz. Bir yandan da o umudun AKP üzerinden de devam edebileceğine dair ipuçlarını veren birtakım emareler görüyoruz. Örneğin, Meclis’in açılış gününde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı açılış konuşmasını alın—ki o gün oturumun bitiminde Bahçeli gelip DEM Parti eş genel başkanlarıyla el sıkışmıştı ve şimdi o el sıkışma, bugünkü sürecin startı gibi algılanıyor. Şimdi geri dönün ve tam da o gün Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açılış konuşmasına bakın. Ve bundan iki hafta önce, 1 Ekim 2025'te yaptığı açılış konuşmasına bakın. Geçen yıl bizim adımız geçmiyordu. Ama bu yılki konuşmasında DEM Parti’ye teşekkür ediyor, övgüler yağdırıyor. Sırrı Süreyya'ya ayrı bir paragraf ayırıyor, rahmetle anıyor ve barış için gösterdiği çabaları övüyor. DEM Parti bu sürecin en önemli taşıyıcılarından biri. Sırrı Süreyya'yı Türkiye'de bu kadar büyük bir isim haline getiren rolü; süreçle ilgili oynadığı rol. Cenazesi tarihimizde gördüğümüz en büyük cenaze törenlerinden birine dönüştü. Tayyip Erdoğan, Sırrı Süreyya Önder’i rahmetle andıktan ve barış çabalarını övdüğü konuşmasının ardından yaptığı ilk iş DEM Parti sıralarına doğru yürümek ve el sıkışmak oldu. DEM Parti’den başladı. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları'nı fark etmediği ve o nedenle onun elini sıkmadığını öğrendikten sonra, özür dilemek için akşam Meclis’in açılış resepsiyonuna geldi. Geçen yıl gelmemişti. Bu yıl geldi ve ilk iş olarak Tülay Hatimoğulları’ndan özür dilemeye ve el sıkışmaya geldi. Tayyip Erdoğan gibi bir insan akşam DEM Parti Eş Genel Başkanı’ndan özür dilemeye geliyor. Bunun anlamı ve önemi üzerinde düşünmek gerekiyor. Üzerinde onca lüzumsuz spekülasyon yapılan o fotoğraf karesi, Tayyip Erdoğan'ın DEM Parti Eş Genel Başkanı’ndan özür dileme anıydı aslında. On beş gün önce bu jestleri yapmış olan Tayyip Erdoğan'a baktığınız zaman o zaman AKP'nin de ve bizzat Tayyip Erdoğan'ın da bu sürecin devamından yana olduğu hükmüne varabiliyorsunuz.
 
Meclis Komisyon’u kendisinden beklenenleri şimdiye kadar yerine getirebildi mi? Komisyon kurulmadan önce sürecin toplumsallaşması misyonu yüklendi. Bu misyonunu yerine getirdi mi?
 
Bu komisyon niçin var oldu? Bu komisyon, silah bırakmayla birlikte ortaya çıkan durumda bu silah bırakmanın hukuki altyapısını, hukuki düzenlemelerini yerine getirmek için kuruldu. Onu yaptı mı? Hayır, yapmadı. Daha oraya gelemedi bir türlü. Gelebilir mi? Gelebilir. Gelmesi de gerekir. Hâlâ onu dinliyor, bunu dinliyor, şunu dinliyor. Sizin soruda ifade ettiğiniz toplumsallaşma adına yapılıyor bunlar. Komisyonun daha hızlı hareket etmesi ve bu yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor. Komisyon, Kürt sorunu çözmek için değil, Kürt sorununun çözümüne giden yolları açmak için kuruldu. Komisyonun kuruluş sebebi, 11 Temmuz sonrası ortaya çıkan durumun yasal düzenlemelerini yapmaktı. Nedir o? Başta bir geri dönüş yasası taslağı hazırlamak. Gerillanın ve örgüt nedeniyle hapiste ve sürgünde bulunan binlerce kişinin, Türkiye'de toplumsal ve siyasi hayata katılmasını mümkün kılacak hukuki altyapının hazırlanması. Binlerce kişi hapishanelerde ve diasporada, Avrupa'da ve sürgünde örgütle ilgili iddialar nedeniyle. Şimdi örgüt yok ortada. “Silahlı mücadeleyi de bıraktım” diyor. O zaman bu kadar insanın topluma entegre olması gerekiyor ve rol alması gerekiyor ülkenin siyasetinde. Bunun getireceği bir iklim, barış iklimi, diyalog iklimi, Bahçeli'nin sık sık vurguladığı, arada bir Tayyip Erdoğan'ın da gönderme yaptığı Kürt-Türk kardeşliğinin gerçekten ete kemiğe bürünmesi, bunun ikliminin düzenlenmesi. Bunun hayalini kurmak bile muazzam. Binlerce kişi Türkiye'ye bu gelişmelerden sonra gelecek, siyasi hayata katılacak. Tarihimizde olmamış bir şey. Böylece ülkede büyük bir iç barış ortamı sağlanacak. Umarım çok yakında başlarlar.
 
CHP ve tabanının sürece yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bulundukları pozisyondan farklı bir noktada olsalardı süreç nereye evirilirdi? 
 
CHP'nin komisyona katılması çok değerli. Ana muhalefet partisi ve iktidar adayı. Böyle bir parti komisyonda olmadan komisyon olamazdı. Bütün baskılara rağmen, özellikle sizin ifade ettiğiniz kendi iç çevrelerinden gelen baskılara rağmen, yayın organlarının Kürt meselesine yönelik son derece olumsuz tavrına, İYİ Parti’den de bile öteye geçen olumsuz tavrına ve bombardımanına rağmen, Özgür Özel DEM Parti’yi sakınmayı sürdürdü. Her türlü polemiğin önünde dikilmekte ve komisyonda Cumhuriyet Halk Partisi'nin varlığını korumakta gösterdiği direnç, irade ve tutarlılık bakımından kutlanması gerekiyor. CHP çevreleri niye süreç karşıtı gibi algılanacak konuşmalar yapıyor? CHP'nin genel başkanı böyle yapmıyor. CHP'nin komisyon üyeleri böyle yapmıyor. CHP dediğiniz zaman çok parçalı bir yapıdan söz etmiş oluyorsunuz.
 
Sözünü ettiğiniz bu parçalar neden böyle yapıyor, bunun nedeni ne?
 
Gerçekleri olduğu gibi görmemiz lazım. CHP Cumhuriyet'in kurucu partisi. Kürt meselesi de Cumhuriyet'in kuruluşuyla ortaya çıktı. Yani Kürt meselesine ilişkin işlenmiş bütün günahlar, eski CHP’nin ürünü. CHP Kürt meselesine ilişkin günahlardan bağışık bir parti değil ve dolayısıyla CHP'nin içinde çok kuvvetli ama çok kuvvetli ulusalcı bir cereyan var. Sadece CHP mi? Türkiye Komünist Partisi, Sol Parti… Bunların hepsi sürece karşı; hepsinden belirgin bir anti-Kürt tavır var. CHP'de tuhaf olan, CHP’li bilinen yayın organlarının sürece karşı, anti-Kürt, ulusalcı unsurların kontrolünde olması. Sözcü, Cumhuriyet, belli ölçülerde Nefes; Halk TV de belli farklılıklar olmakla birlikte onların kontrolünde. Özgür Özel'in durduğu yer ile CHP'li bilinen yayın organlarının içinde yer alanlar ve CHP ortamını etkileyenler aynı değiller. Ve çok kuvvetli bir ulusalcı cereyan var CHP'nin içinde. Ama sürece yakın duran, sürecin devamını isteyen, sonuca ulaşmasını ve Kürt sorununun çözümünü isteyen ciddi bir kesim de var.
 
Tartışılan bir diğer önemli konu ise medyanın dili. Medya başından beri süreci nasıl gördü, bu sorunun ve çözümünün neresinde duruyor? 
 
2013-2015’teki son süreçten sonra Türkiye'de iktidar kontrolündeki medyanın dili de Kürtlere karşı ırkçı, küstah, üstenci ve saldırgan oldu. 
 
Medya şimdiye kadarkiyle çok hayırlı bir rol oynamadı. Eğer bir süreç varsa; eğer bu süreç bir şekilde silahların bırakılmasından hareketle daha kalıcı bir barışa evrilecekse medyanın dilinin de bu yeni duruma uygun olması lazım. Barışçı bir dil tutturması, sürece karşı olumlu bir yaklaşımı yansıtacak bir dil tutturması gerekiyor. Ama medya zehirli bir dil tutturuyor. 2013-2015’teki son süreçten sonra Türkiye'de iktidar kontrolündeki medyanın dili de Kürtlere karşı ırkçı, küstah, üstenci ve saldırgan oldu. Bunları gazeteci olarak görmüyorum. Bunlar papağan, megafon. Bunlar düğmelerine ne basılırsa o sesi çıkaran tipler. Türkiye'de ana akım özgür medyadan, bağımsız bir medyadan söz etmek çok zor. Özgür medya mensupları, bağımsız düşünen, ahlaki düşünen medya mensupları, gazeteciler yok mu? Elbette var. Ama ana akım medya dilini düzeltmemiş, barış dilini benimsememiş kişilerin ağır bastığı bir durumda ana muhalefet medyası da ana muhalefet genel merkezinin tam tersi pozisyonda olanların kontrolünde. Televizyonları, gazeteleri az önce söyledik. Hepsi birlikte sürece karşı zehirli bir dil kullanıp havayı kirletiyorlar ve bu büyük bir sorun. Bu süreci bozmak, rayından çıkarmak için içeride ve dışarıda faaliyet gösteren, gösterecek birtakım unsurlar var. Yapısı ve özellikleri itibariyle bu süreç zaten provokasyonlara çok açık. Öyle olunca bir de zehirli medya diliyle karşılaşıldığında iktidar kanadı sürecin yönü ve hızı konusunda tereddüt etmeye başlıyor.
 
Türkiye'nin, Suriye ile Kuzey ve Doğu Suriye tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Türkiye'deki iktidarın Şam'daki geçici yönetime gösterdiği ilginin daha da ötesini, daha da şefkatli biçimini Suriye Kürtlerine karşı göstermesi gerekiyor. Çünkü Suriye Kürtleri bizim vatandaşlarımızın oradaki devamı. Aynı köyler bölünmüş. Aynı aileler bölünmüş. Yani Suriye Kürt'ü bizim Kürt'ümüzden farklı bir şey değil. Türkiye Kürt'ü ile Suriye Kürt’ü arasındaki bağlar, Türkiye Kürt’ü ile Irak Kürt'ü arasındaki bağlardan bile daha yakın. Dolasıyla Türkiye Suriye’ye baktığı zaman kendisini oradaki Kürtlerin temsilcisi gibi, sözcüsü gibi görmeli. Bir bakıma Suriye Kürtlerinin de devleti gibi davranmalı. O zaman çok daha kolay çözülür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis konuşmasında bu bakış açısına uygun ifadeler vardı.
 
Ama görüldüğü kadarıyla tam tersini yaptılar, yapmayı da sürdürüyorlar?
 
“Suriye Kürtleri İsrail'in etkisi altına girer, İsrail tarafından araçsallaştırılabilirler” diye bir kaygı var. Ben de diyorum ki: İsrail’e öyle bir alan bırakmayın, Kürtleri kucaklayın.
 
İsrail bölgede çok güçlendi. “Suriye Kürtleri İsrail'in etkisi altına girer, İsrail tarafından araçsallaştırılabilirler” diye bir kaygı var. İsrail’e öyle bir alan bırakmayın, Kürtleri kucaklayın. Ortada üvey evlat gibi bırakır, onlara karşı saldırgan bir tutum alırsanız ya da Suriye'nin içinden onlara yönelik saldırıları adeta teşvik eder bir görüntü verirseniz, en istemediğiniz şey olabilir. Onları İsrail'e itmiş olursunuz. Buna meydan vermeyin. Siz kucaklayın. Biz kucaklayalım. Bu arada SDG ile Türkiye arasında ve daha önemlisi SDG ile geçici Şam yönetimi arasında bir diyalog var ve yol alıyor. Türkiye'deki dil de, iktidar dili anlamında, değişmeye başladığını fark edebiliyoruz. Bir dil değişikliği görülüyor. Şam yönetimi ile SDG arasında belli uzlaşmalara varılırsa bu Türkiye’de dili değiştirecek. Nasıl Irak Kürtlerine karşı zaman içinde tavır değiştiyse, Suriye Kürtleri için de değişmeli.
 
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye politikası değişir mi, Kürtleri bölgesel olarak tanıma durumu gelişebilir mi? 
 
Ona doğru gidiyor. Kaçınılmaz, çaresiz. Sen bunu Irak Kürtlerine karşı 1991’den itibaren 15 yıl mesafe alıp Kürt liderlerine ağza alınmayacak hakaretlerle hitap ettikten sonra, 2007-2008 yılından bu zamana kadar toz kondurmuyorsun. Bugün son derece yakın ilişkilere sahipsin. Aynı durum Suriye Kürtleri için de hayli hayli olur. Olacak. Çaresi yok, kaçınılmaz. Bu durum Türkiye’ye de kazandırır. Sürece karşı ikide bir Suriye öne sürülüyor. Türkiye'deki sürecin önüne Suriye'deki durumu dikmek demek, atın önüne arabayı koymak demek. Tam tersine Türkiye'de süreç ne kadar iyi götürülür ve ilerletilirse, izdüşümünü Suriye'ye olumlu biçimde bırakır ve Suriye'yi de rahatlatır. Suriye’deki gelişmeleri Türkiye'deki sürece ilişkin bir bahane olmaktan çıkarmak gerekiyor. Onun için de Suriye Kürtlerine yaklaşmak, yakınlaşmak gerekiyor ve Türkiye'deki süreci de ilerletmek gerekiyor.
 
Bu bahsettikleriniz yaşanmazsa ise Kürtler ve Türkler bu yüzyılda ne kaybeder? 
 
İsrail Yemen’den Tahran’a kadar vuruyor. İran'ı Ortadoğu denkleminin dışına itti. Suriye'de rejimi çökertti. Hizbullah’ı ezerek Lübnan'a ağırlığını yaydı. Hamas'ı ezdi. Şimdi Yemen’de Husileri devre dışı bırakmaya odaklandı. Türkiye kendiliğinden bölgesinde böyle bir İsrail ile karşılaşmış durumda. Kürtler bu bölgenin siyaset sahnesine çıktılar. 1920’lerde, sonraki yıllarda, hatta 2000'lerin başlarında olmadığı kadar dünya siyaset sahnesinde ve bölge siyasi sahnesinde statü kazanmış olan bir aktör haline geldiler. Siz Kürtlere düşmanca bir tavırla yaklaşmaya devam ederseniz—her kim olursa olsun ister Türkiye ister İran ister Irak—o zaman yeni bölge denkleminde saldırgan güç olarak ortaya çıkmış İsrail karşısında, bölgenin ve dolayısıyla kendinizin istikrarsızlığına hizmet ediyor olursunuz. Siz İsrail’e karşı bölgenin yerleşik ve kalıcı unsurlarıyla birlikte güçlü durmak istiyorsanız işte o zaman Kürt-Türk kardeşliği dediğimiz zemin üzerinde yeni bir anlayış ve yeni bir yapı inşa etmek durumundasınız. O yüzden kendi Kürtleriyle barıştığı anda Türkiye zaten bütün bölge Kürtleriyle de barışacak. Türkiye kendi Kürtleriyle barışırsa ve bu sorun kavramını devre dışı bırakırsa, otomatik olarak Suriye Kürtleri, İran Kürtleri, Irak Kürtleri ile de buluşur ve o zaman bu bölgede Türkiye’yi zayıflatmak isteyen kim varsa ona karşı kendini tahkim eder.
 
Kürt ve Türkler arasında barı istemeyen güçlerin varlığı da zaman zaman gündeme geliyor. Bu güçler neden barışın sağlanmasını istemiyor? 
 
Türkiye’nin Suriye Kürtlerine dair dilini değiştirmesi gerekiyor. Bunu yapabilmek için de içeride barışması gerekiyor. Kendi Kürtlerinin hakkını, hukukunu sağlamadan Suriye Kürtleri ile barışamazsın.
 
Kürtler ve Türklerin barışık olması belli siyasetlerle sağlanabilir bir şey. Otomatik bir mekanizma yok. Siyasi pozisyonlar gerekiyor. Böyle bir barışmanın getireceği sonuçları hazmetmek, kabullenmek ve gerçekleştirmek gerekiyor. Ama sonuç olarak Türkler ve Kürtler ve öncelikle Türkiye'nin içinde barışık bir halde olurlarsa bölgede Türkiye güçlenir. Kendiliğinden güçlenir. Bunu istemeyebilir mi bazı bölge aktörleri? Tabii ki istemeyebilir. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyecek olmaları çok da anlaşılabilir. Çok somut bir ifadeyle konuşursak; İran ister mi? İstemeyebilir. İsrail ister mi? Tabii ki istemeyebilir. Muhtemelen de istemiyordur İsrail bu sürecin başarılı olmasını. 
 
En önemlisi ABD bölgede şu an itibariyle istikrar ortamı istiyor. O nedenle Türkiye’deki süreci akamete uğratmak, önünü kesmek için bir hamle ihtiyacı içinde bulunduğunu göremiyorum. Ama İsrail, İran ve bazı AB unsurları istemeyebilir. Türkiye’nin de, Kürtlerin de, bütün bunlara rağmen süreci başarıya ulaştırma gücü var. O kadar kendimize güvensiz olmayalım. Biz istiyorsak yaparız. Ne şekilde yaparız? Bazı şeyleri yaparak, bazı şeyleri yapmayarak yapabiliriz. Türkiye’nin Suriye Kürtlerine dair dilini değiştirmesi gerekiyor. Bunu yapabilmek için de içeride barışması gerekiyor. Kendi Kürtlerinin hakkını, hukukunu sağlamadan Suriye Kürtleri ile barışamazsın. O nedenle süreç önemli. Bu süreç Türkiye’de Kürt sorununun çözümünün önünü açar.
 
Komisyonun Abdullah Öcalan ile görüşülmesi isteniyor. Bu görüşme neden önemli?
 
Abdullah Öcalan bu sürecin en önemli baş aktörü oldu. PKK’nin feshini ve silah bırakmasını sağladı, bunu da anlattı. Örgütüne, Kürt kamuoyuna anlattı. DEM Parti’ye anlattı. DEM Parti kendi kamuoyuna anlattı ve anlatmaya devam ediyor. Kürt toplumu bunu biliyor. Fakat Abdullah Öcalan, kendisiyle doğrudan teması olmayan Türkiye’nin diğer siyasi oyuncuları—başta AKP, CHP, MHP—yüz yüze gelirse ve yaklaşımını ve gerekçelerini bizzat kendisinden dinlerlerse, bu sürecin toplumsallaştırılması açısından yarar sağlar. Hem de Öcalan ismi üzerinde on yıllardır yaratılmış şeytanlaştırma dağılır. Bu şeytanlaştırma dağılmadan kolay kolay yol alınmayacağı da görülebiliyor. Bu nedenle DEM Parti dışındaki diğer siyasi aktörlerin de Öcalan ile görüşmesi gerekiyor. Madem bu siyasi partiler komisyona isim verdiler, komisyonun süreçte rol ve yol almasını istediler; dolayısıyla Öcalan ile yüz yüze gelmeleri mantıklı ve faydalı olur.
 
MA / Mehmet Aslan

Diğer başlıklar

20/10/2025
23:26 'Hepimiz Rojin'in sesi olacağız'
22:57 9 kent için sarı kodlu sağanak uyarısı
22:11 Irak: ABD’li askeri danışmanların bir kısmı ülkede kalacak
22:03 YYÜ'de Rojin Kabaiş eylemi: Hakikat ortaya çıksın
21:49 71 örgütten GES’E karşı açıklama
21:34 Hamaney’den Trump’a 'nükleer' yanıtı
20:47 Elektrik akımına kapılan DEDAŞ çalışanı hayatını kaybetti
20:12 İsrail'in saldırıları ateşkese rağmen sürüyor
20:07 Filipinler'de 5.8 büyüklüğünde deprem
19:57 Gazateci Aykol için hastane ziyaretleri sürüyor
19:43 223 işçinin direnişi sürüyor: Ranta geçit vermeyeceğiz
18:56 Eskar ve Beyrok’da ağaç kıyımı
18:38 Şirnex’te öğrenciler Rojin için yürüdü
18:36 İzmir’de Pirsûs anması
18:26 HPG'li Zilan Avşar için taziye kuruldu
18:21 Wan’da öğrencilerden eylem: Rektör soruları yanıtlamadan kaçtı
18:12 Amedspor deplasmanda 2-1 kazandı
17:58 Wan'da bir çocuk tutuklandı
17:18 Koma Amed, Amedspor forması imzalayacak
17:12 Dağ’ın taziyesine kitlesel ziyaret
17:05 TÜRMOB seçimlerinde Kürtçeye saldırı: Konuşturmayın, size saygı yok
16:56 Mazlum Abdi’den Raqa mesajı: Savaşçılarımızın yazdığı bir destandır
16:50 Hesendîn Bölgesi’ndeki talana Bakanlık ‘kalkanı’
16:23 Türkiye'ye vicdani retçiler için çağrı
16:19 Irak ve Kürdistan Bölgesi'nden bir heyet Tahran’da
15:13 Kadınlar Rojin için bakanlık önünde: Adalet nerede?
14:32 Dêrsim’de doğa ve çevre mitingi düzenlenecek
14:23 Hüseyin Aykol yeniden uyutulacak
14:10 30 yılın ardından tahliye edilen Demir'e kitlesel karşılama
13:50 Bakan Yerlikaya'dan süreç açıklaması
13:41 İHD’den Rojin Kabaiş açıklaması: Devlet mekanizmaları faili koruyor
13:11 Tomruk İBB soruşturmasında ifade verdi
12:43 İstanbul Valiliği Amedspor maçında taraftar kapasitesi artırmadı!
12:29 Gülistan Kılıç Koçyiğit'ten tezkere tepkisi: Halkların beklentisi demokrasi
12:08 Yüzde 80 görme engelli tutsağın tahliyesi 6'ncı kez ertelendi
10:28 Suriye güçleri Şêxmeqsûd’a saldırdı
10:23 'Güç olarak kullanılan su, çatışma ve göçü tetikliyor'
10:17 Şam güçlerinden Süveyda’ya saldırı
10:07 Meteoroloji'den 6 kent için sarı kodlu uyarı
09:52 Sozdar'ın yeni romanı 'Tirs': Yüzleştiğimiz oranda barışı inşa ederiz
09:42 Barış Anneleri’nin tek talebi Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğü
09:37 Çandar: Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere dönük tavrı değişmeli
09:23 Akbulut: Yargı toplumsal barışı güçlendirecek kararlar vermeli
09:20 Öz Sağlık-İş’ ‘hediye’ ile üye topluyor!
09:14 DEM Parti’den rapor: Mali müşavirler ajanlığa zorlanıyor
09:08 ‘Çözüm için Kürtçenin önündeki engeller kaldırılmalı’
09:00 20 EKİM 2025 GÜNDEMİ
19/10/2025
22:51 Hamas heyeti, ateşkesi takip için Mısır'a gitti
22:47 Şengal'de Abdullah Öcalan için yürüyüş: Bizim varlık nedenimiz
22:42 Denizli ve Hatay'da trafik kazası
22:01 Cizîr 1. Kadın Govend Festivali son buldu
21:19 CPT: Zap ve Avaşîn'de kesilen ağaçlar Türkiye'ye taşınıyor
21:11 İsrail, Gazze'ye insani yardım girişini durdurma kararı aldı
20:27 Kuzey Kıbrıs'ın yeni cumhurbaşkanı Tufan Erhürman oldu
20:17 Rojin Kabaiş için eylem: Failler bulunsun
18:35 Su hakkı için ortak komisyonlar kurulacak
17:06 Barış Anneleri: Barışın anahtarı Öcalan’ın özgürlüğüdür
16:51 Tahliye engellemelerine Bakırköy Cezaevi önünde tepki
16:23 Amed’de düzenlenen kitap fuarı 2’nci günde
16:00 Wan’da şüpheli kadın ölümü
15:38 Cizîr 1. Kadın Govend Festivali başladı
14:50 Entübe edilen gazeteci Aykol'un durumu stabil
14:35 Gürsel Karaaslan okurlarıyla imza gününde buluştu
13:27 Cengiz Yaşar’ın taziyesine kitlesel ziyaret
13:18 Taksiciler rektörün engellemelerine rağmen Rojin için eyleme katıldı
12:34 DEM Parti Eş Genel Başkanları: Önemli bir adım AİHM kararlarının hayata geçmesi
11:38 Arjantin’de Abdullah Öcalan’ın Özgürlük Sosyolojisi’ne yoğun ilgi
11:30 Pakistan ve Afganistan’dan ‘derhal ateşkes’ anlaşması
10:41 DEM Parti'den Demirtaş'a ziyaret
10:04 Gençler: İmralı tecridi kalkmadan barış sağlanmaz
09:42 Jin derginin 138’inci sayısı yayında
09:37 İktidarın ağaçsız ‘Hatıra Ormanları’
09:34 'Herkes özel savaş politikalarına karşı ses çıkarmalı'
09:25 ‘DEDAŞ mafya olmuş’
09:20 Tahliyesi 3’üncü kez engellenen tutsak: Ölmemi bekliyorlar
09:19 ‘Sorunların çözümü Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne bağlı’
09:13 Rojin Kabaiş’in sıra arkadaşları: Rektör neden saklanıyor?
09:11 Agirî’nin 576 köyünden 379’unun ismi değiştirildi
09:07 Esenyurt’taki mitinge çağrı
09:05 Abdullah Öcalan 2009'da da 'terörist' kavramı için 'gelin tartışalım' demişti
09:00 19 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:54 Birçok kentte kuvvetli yağışlar bekleniyor
08:49 Kuzey Kıbrıs’ta halk sandık başında
18/10/2025
23:53 Dêrazor’un El Bûkemal kentinde patlama
20:55 Mehmet Çetin-Emirali Yağan Dêrsim Kültür ve Sanat Günleri sona erdi
20:36 Amedspor’un yeni başkanı Nahit Eren oldu
20:14 Gazze İnsan Hakları Merkezi: Ateşkese rağmen 35 Filistinli katledildi
19:33 Sigaraya yine zam
18:47 Kadınlar alanlara çıktı: Rojin Kabaiş’in ölümü aydınlatılsın
18:19 Eskişehir'de madencilik faaliyetleri halk sağlığını olumsuz etkiliyor
17:56 Cizîr 1. Kadın Govend Festivali'ne çağrı ziyareti yürüyüşe döndü
17:51 Gençler Abdullah Öcalan için yürüdü: Özgür olana kadar kesintisiz mücadele edeceğiz
17:43 Kutlu ve Akbalık taziyesine kitlesel ziyaret
17:12 'Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini büyütmeliyiz'
17:06 'Abdullah Öcalan'la görüşme iradesi ortaya çıkmalı'
16:39 ESP: AKP'ye karşı özgürlük mücadelesini yükselteceğiz
16:04 Hasta tutsaklar Keskin ve İnci için tahliye talebi
15:57 Bakanlıktan Cengiz Holding'e 57 bin ağaç kesmesi için izin
15:53 Amed'te 9'uncu kitap fuarı başladı: 31’i Kürtçe 200 yayınevi okurları bekliyor
14:43 Kadınlar: Cinsiyetçi yaklaşımı kabul etmiyoruz
14:35 Siyasetçilere ceza: Hukukun değil, siyasetin kararıdır
14:15 'Tosun'un katledilmesi münferit değil, bir politikanın sonucudur'
14:14 16 barodan ortak açıklama: Rojin Kabaiş dosyasının takipçisi olacağız
14:03 Dört kentte adalet talebi: Kayıpların akıbeti açıklanmadan barış sağlanmaz
14:00 Gülben Duru'yu katleden fail tutuklandı
13:35 Barış Anneleri konferansı: Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı
13:34 Agirî'de verilen hapis cezalarına 'provokasyon' tepkisi
13:15 Cumartesi Anneleri: Fehmi Tosun dosyasında adaleti sağlayın
12:49 Cizîr'de taciz failinin cezalandırılması için Adalet Nöbeti başlatıldı
12:35 Entübe edilen gazeteci Aykol'un refleksleri izlenecek
12:06 Gençler Amed'e doğru yola çıktı
11:53 Mezopotamya Su Forumu 2’nci gününde atölyelerle devam ediyor
11:50 Abdullah Öcalan’dan Barış Anneleri’ne mesaj: Özgür kadın kimliği ve bilincinizle mücadele edin
11:13 Eşit ve özgür bir yaşam için Alevilik tartışılacak
11:10 Şemrex'teki şölende Rojin Kabaiş için adalet istendi
09:31 Pontos belgeselleri yapan Yunan gazeteci Türkiye'ye alınmadı
09:27 CHP İstanbul Kongresi’nin de durdurulması istendi
09:02 Kürtçe için çağrı: Anadil mücadelesi toplumsal bir sorumluluktur
09:02 'Kalıcı barışın yolu hapishanelerden geçiyor'
09:01 Bakanlığın iş başvurularında ‘ırkçı’ soru
09:00 ‘Komisyon İmralı'ya gitmeli’
09:00 18 EKİM 2025 GÜNDEMİ
17/10/2025
23:39 Agirî'de 10 kişiye 177 yıl 7 ay hapis cezası
22:39 Beyaz Saray'da Trump-Zelenskiy görüşmesi
22:24 Polis ablukasını aşan gençler, Amed'e doğru yola çıktı
21:52 DEM Partili Berdan Öztürk’e 6 yıl 4 ay ceza
21:25 Mehmet Çetin-Emirali Yağan Dêrsim Kültür ve Sanat Günleri başladı
21:12 Suriye Geçici Hükümeti, Şêxmeqsûd’da 2 genci kaçırdı
20:45 223 işçinin direnişi 79’uncu gününde
19:58 Kadın Zamanı Derneği’nden meme kanseri farkındalık atölyesi
19:48 DEM Parti'den tütün üreticilerine dayanışma ziyareti
19:43 Trump: Abraham Anlaşmaları'na herkes dahil olsun
19:14 Öğrenciler Rojin Kabaiş için ATK'ye yürüdü
19:05 KESK’ten ihraçlar için adalet çağrısı
18:57 KESK’lilerin yürüyüşü sona erdi: Mücadele sürecek
18:53 CHP’li kadınlardan yoksulluğa karşı ses çıkarma eylemi
18:26 Mehmet Nimet Yılmaz 31 yıldan sonra tahliye edildi
18:14 900 milyon yoksul iklim krizinin doğrudan etkisi altında
18:08 Doktorlar yarın Aykol ile iletişim kurmaya çalışacak
17:50 HRW : Kadınlara karşı ayrımcılık kurumsallaştırılıyor
17:47 Rojin Kabaiş’in kardeşi: Bir asır da geçse mücadelemiz devam edecek
17:43 Kurtulmuş’un Amed ziyareti sürüyor: Halkın iradesi esas alınmalı
17:36 Devletin Kürtçe ile imtihanı: Amed’de ‘barış’ sözü, Meclis’te ‘bilinmeyen dil’
17:34 Şemrex'te kadın şöleni panelle başladı
17:25 Yılmaz ve Sıvacı’nın taziyelerine kitlesel ziyaret
17:10 Rezan Epözdemir'in ilk duruşması 19 Aralık'ta
16:26 Aykol'un reflekslerinin ölçümü için ilaçları büyük oranda kesildi
16:21 Yaşamını yitiren Yıldırım için taziye kuruldu
16:14 HPG, YJA Star ve YPS'lilerin taziyesine kitlesel ziyaret
15:53 'Deywan Futbol Turnuvası'nda şampiyon belli oldu