Andy Carl: Sürecin ilerlemesi için ön koşul siyasi liderliğin tam katılımıdır 2025-06-04 09:11:05 HABER MERKEZİ - Kürt sorunun çözümüne yönelik sürece işaret eden farklı ülkelerde barış görüşmelerinde danışmanlık yapan Andy Carl, "Bu gibi süreçlerin ilerleyebilmesi için ön koşullardan biri siyasi liderliklerin tam olarak katılabilmesidir" dedi.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın ardından başlayan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümünü, farklı ülkelerdeki ulusal sorunların çözüm deneyimlerine çevirdi. Barış ve diyalog süreçlerinde belli kuruluşlara danışmanlık yaşan Andy Carl, PKK'nin silahsızlanma ve fesih kararını "cesur bir adım" olarak yorumladı. 80'li yıllardan bu yana Uganda, Etiyopya, Filipinler, Güney Kafkasya ve İspanya'nın Bask ve Katalan bölgeleri gibi uluslararası barış ve diyalog süreçleri konusunda danışmanlık yapan Andy Carl, PKK'nin kararının dünya genelinde çatışmaların çözümü için örnek teşkil edebileceğini belirtti. 1989 yılında International Alert, 1994 yılında Conciliation Resources isimli iki uluslararası sivil toplum örgütünün kurulmasında yer alan Andy Carl, savunma ve mücadelenin zamanı olduğu gibi konuşmanın da zamanı olduğuna inandığını dile getirdi. Şu anda çatışma çözümleri ve demokratik ilerleme konularında çalışmalar yürüten Demokratik Gelişim Enstitüsü'nde (DPI) danışmanlık yapan Carl, "Aynı anda hem savaşmak hem konuşmak inanılmaz derecede zordur. Bu bağlamda, PKK'nin hedeflerini barışçıl ve demokratik yollarla sürdürme kararının gerçekten cesurca bir karar olduğunu düşünüyorum. Bu karar taktiksel, stratejik ve kendi içinde etik olarak cesurdu" ifadelerini kullandı.    'ÖN KOŞUL LİDERLİKLERİN TAM KATILIMIDIR'   Yaşanan süreci Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendiren Carl, Abdullah Öcalan'ın İmralı'da demokratik seçeneğin ısrarlı savunucu olduğunu dile getiren Carl, Abdullah Öcalan'ın koşullarının sadece kendisi için değil, görüşmelerde yer alacak herkes için büyük bir engel olduğunu söyledi. "Hem derin ve önemli bir çağrı hem de gerçek bir zorluk" diyen Carl, "Tahmin edebiliyorum ve biliyorum ki bu gibi süreçlerin ilerleyebilmesi için ön koşullardan biri de siyasi liderliklerin tam olarak katılabilmesidir" diye konuştu.    İSPANYOL-KATALAN UYUŞMAZLIĞI   Barış süreçlerinin başarıya ulaşmasında siyasi liderliklerin aktif katılımının kilit bir rol oynadığının altını çizen Carl, buna İspanyol-Katalan sürecini örnek göstererek, "Çok yakın zamanda; silahlı değil, ama Katalan halkı ile İspanya devleti arasında egemenlik üzerine yaşanan çatışma sürecinde danışman olarak yer alama şansım oldu. Bu süreçte ilk adım, İspanya'nın hapisteki liderleri serbest bırakmak oldu. Atılan bu adımda Kürt bağlamı için de önemli dersler var. Bir dizi başarı elde ettiler, ama her şey siyasi liderlerinin serbest bırakılmasıyla başladı" diye belirtti.    Görüşmeler sürecinde İspanyol Ceza Yasası'nın değiştirilmesi müzakeresinin başarıyla sonuçlandığını, ardından görüşmenin taraflarının nüfuzlarını ve kapasitelerini kullanarak yeni bir af yasasını çıkarmaya zemin hazırladığını, böylelikle sürecin ilerleyebildiğini söyledi.    İSPANYA VE BASK ÜLKESİ ÖRNEĞİ   Türkiye'deki sürecin anlaşılması için dünyadaki benzer örneklerin karşılaştırılmasının faydalı olacağını dile getiren Carl, 1959'da İspanya'nın egemenliği altındaki Bask ülkesinin bağımsızlığı için kurulmuş ETA'nın (Euskadi Ta Askatasuna) silahlı faaliyetlerini sonlandırmasına işaret etti. ETA'nın 2011'de Donostia/San Sebastian kentinde yapılan Ayete Konferansı'nın ardından silahsızlanma, 6 yıllık hazılık, temas ve diyalog sürecinin ardından kendini feshetme kararı aldığını hatırlatan Carl, "60 yıl süren çatışmanın ardından 2018'de tamamen silahsızlandılar. O günden beri süren 7 yıllık diyalog süreci, bölge için önemli değişiklikler getirdi" şeklinde konuştu.    'BİR HAREKET BİRLİĞİNİ YİTİRMEMİŞSE YENİLMEMİŞTİR'   Silahlı grupların barışçıl siyaset için yardıma ihtiyaç duyduğunu ve çok az sayıda uluslararası kurumun bu tür bir desteği sağlayacak cesarete sahip olduğunu ifade eden Carl, şöyle devam etti: "Kendi kaderini tayin hakkının ya da özgürlük hareketlerinin önündeki en büyük tehdit, savaş alanındaki yenilgiler değil, iç bölünmeler ve hayal kırıklıklarıdır. Eğer bir hareket birliğini ve uzun vadeli hedeflerine olan bağlılığını koruyabiliyorsa o hareket yenilmemiştir. Bence Bask milliyetçi hareketi, tıpkı PKK'nin yaptığı gibi, nereye giderse gitsin neye karar verirlerse versin birlikte kalacaklarına dair bir taahhütle içsel bir düşünme ve değişim süreci başlattı. Şu ana kadar da bu konuda çok başarılı oldular. Yine de şüphesiz, hayal kırıklığı ve silahsızlanma kararına katılmayan bir dizi insan vardı. Ayrılıkçı bir hareket oluşturmadılar. Sonuç olarak, yasal Bask milliyetçi partilerinin artık demokratik olarak gerçek siyasi kazanımlar elde edebildiler. Bu öğrenilmesi gereken önemli bir ders."   'SÜREÇTE İNİSİYATİF İÇERİDEN GELMELİ'   ETA'nın gerçekleştirdiği Ayete Konferansı'na dönemin Birleşmiş Milletler Başkanı Kofi Annan, İngiltere Başbakanı Tony Blair, eski ABD Başkanı Jimmy Carter'in, İrlanda, Norveç ve diğer ülkelerinin eski devlet başkanlarının desteklerinin barışın faydalarını ve şiddetin maliyetini vurgulamak için önemli bir gelişme olduğunu belirtti. Barış süreçlerinde dış aktörlerin deneyimleri olduğunu ve doğru zamanda, biçimde ve aktörlerle bu deneyimlerin etkili olabileceğini söyleyen Carl kendisinin de bu süreçte yer almak istediğini kaydederek şunları söyledi: "Hem dünya genelinde hem de Avrupa'da, nasıl destek verileceğini bilen, müzakereleri öğrenen, strateji oluşturan bir yetenek topluluğu var. Ancak direktif, inisiyatif içeriden gelmeli. Bazı kuruluşlar da barışçıl değişimin desteklenmesine yardımcı olmak için gereken her türlü riski almaya hazır. Bence Bask bağlamında gördüğümüz şey de buydu. İnisiyatifi ele alan onlardı. Uluslararası kuruluşlar da buna karşılık verdi ancak bu süreç hiçbir şekilde uluslararası kuruluşların öncülüğünde gerçekleşmedi."   MA / Hîvda Çelebi