Öcalan 26 yıldır işkence ötesi koşullarda tutuluyor 2025-10-04 09:01:04   HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan, 26 yılı aşkın bir süredir İmralı Cezaevi'nde işkence ötesi koşullarda tutuluyor. CPT raporlarını açıklamazken, AİHM kararlarını denetlemekle hükümlü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise Türkiye'ye süre tanımak dışında karar almıyor.   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998 tarihinde küresel güçlerin baskısı üzerine Suriye'den ayrılmak zorunda kaldı. Kürt sorununun demokratik çözümü hedefiyle yönünü Avrupa'ya veren Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirildi. Öcalan, İmralı Adası'nda bulunan ve daha önce boşaltılarak "özel" olarak dizayn edilen F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tek kişilik hücreye konuldu.    Öcalan'a dönük uluslararası komplonun startının verildiği tarihin üzerinden 27 yıl geçti. Bu süreçte Öcalan'a dönük tecrit ağırlaştırılarak devam etti, tüm hakları yok sayıldı. Birçok çevre, İmralı'da yaşananları, ABD'de bulunan ve "işkence merkezi" olarak bilinen Guantanamo Cezaevi ile karşılaştırdı. Bazı yönleriyle benzerlik gösterse de İmralı'daki koşullar, Guantanamo'daki koşullarda bile daha ağır uygulandı. Guantanamo’da aile, avukat ve ziyaretçi kabulü, telefon, mektup, faks, telgraf gibi iletişim olanakları yasaklanmazken, İmralı'da bu hakların hiçbiri tanınmıyor.    ÖCALAN: 3 AYAKLI BİR SİSTEMLE YÖNETİLİYOR    Öcalan, geçmiş dönemlerde yaptığı değerlendirmelerde, ağır tecritte tutulduğu cezaevinin “üç ayaklı” bir sistemle yönetildiğini belirtti. Öcalan'a göre, bu sistemin bir ayağı ABD, bir ayağı Avrupa, bir diğer ayağı ise Türkiye; "İmralı Cezaevi, Türkiye’deki cezaevleri sisteminden çok farklıdır. Diğer cezaevlerinin statüsü burada uygulanmıyor. Buranın statüsü ve yapısı gizli bir anlaşmayla olmuştur. ABD buna benzer gizli anlaşmalarla birçok yerde böyle birçok cezaevi kurmuştur. İmralı Cezaevi de ABD tarafından gizli anlaşmayla kurulan özel cezaevlerinden biridir. Bunu yaparken AB’nin de fikri ve onayı alınmış ve buranın yapısı ve koşullarının da ne olması gerektiğini belirlemişler. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) sıradan yaklaşmamak gerekir, arada bir gelip giden bir heyet olarak görmemek gerekir, burada olup bitenlerden haberleri vardır. Avrupa Komitesi’ne bağlı bir oluşumdur, dolayısıyla bir bütün olarak Avrupa Konseyi’nin de bilgisi var. Burayı Başbakanlığa bağlı kriz merkezi yönetiyor diyorlar ama değil, burası direkt ABD’ye bağlı."   ‘KİMSE 6 GÜN DAYANAMAZ’   "Bu koşullara kimse 6 gün bile dayanamaz" diyen Öcalan, "Atılmışız buraya. Dünyanın en ağır tutsağıyım, bunların içinde Batı da var. Beni kapitalist dünya sistemi tutsak etmiştir, devlet de beni bir koz, bir rehine olarak elinde tutuyor. Burada siyasi bir rehineyim. Konumum böyle bilinmelidir. Bunu şöyle bir benzetmeyle de açıklayabilirim: Solunum cihazına bağlı birisi gibiyim, istedikleri zaman fişi çekebilirler. Tecrit durumunun ağırlaştırılması zaten idam anlamına gelmektedir. Dünyada bu koşullarda başka kimse yok, bir tek ölmediğim kaldı” sözleriyle cezaevi koşullarının vahametine dikkat çekti.    İŞKENCENİN ORTAĞI: CPT!   Kürtler ve dostları, uzun yıllardır söz konusu koşulların değiştirilmesi ve "işkence sisteminin" sona ermesi için ayakta. Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde milyonların katılımıyla çeşitli eylem ve etkinlikler düzenleniyor.    Ancak komplo sürecinde olduğu gibi İmralı tecrit sisteminde de uluslararası devletlerin ve bağlı kuruluşların tutumunda herhangi bir değişiklik olmuyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) İmralı'daki ihlallere göz yuman kuruluşların başında geliyor.    CPT, 46 devletin üye olduğu Avrupa Konseyi'nin bağımsız bir izleme organı. Rol ve misyonunu "özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilere nasıl davranıldığını görmek için Avrupa Konseyi'ne üye devletlerdeki gözaltı yerlerini ziyaret eder. Gözaltı yerlerine örnek olarak polis karakolları, hapishaneler, çocuk gözaltı merkezleri, göçmen gözaltı merkezleri, psikiyatri hastaneleri veya bakım evleri verilebilir" şeklinde tanımlıyor. CPT, taraf her ülkeye her 4 yılda bir periyodik ziyaret gerçekleştiriyor. Ayrıca "ciddi bir durumu izlemenin gerekli olduğunu düşünmesi durumunda" üye ülkelere habersiz ziyaretler de gerçekleştirebiliyor.    CPT, ziyaret ettiği yerlerin tümüne sınırsız erişim hakkına sahip ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın hareket edebiliyor. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerle özel görüşmeler yapabiliyor, bilgi sağlayabilecek herkesle serbestçe iletişim kurabiliyor. CPT delegasyonu, ziyaretlerinin sonunda ön gözlemlerini sunmak için ilgili bakan ya da hükümet yetkilileriyle görüşüyor.   CPT, her ziyaretten sonra ilgili devlete tavsiye, yorum ve bilgi taleplerini içeren ayrıntılı bir rapor gönderiyor. CPT, rapor sonrası ilgili makamlardan 3 ya da 6 ay arasında, yapılan tavsiyelerin uygulanması için alınan önlemlere dair ayrıntılı bilgi istiyor. "Gizli" tutulan görüşme ve temaslar sonrası CPT tarafından hazırlanan raporlar, ilgili devletin yetkilileri yayınlanmasını talep edene kadar açıklanmıyor. Ancak tavsiye kararlarına uyulmaması halinde üyelerinin üçte iki çoğunluğu ile, hazırladığı raporlar yerine konu hakkında açıklama yetkisine sahip.    Bazı ülkeler, yanıtlarıyla birlikte CPT'nin raporunun otomatik olarak yayınlanmasına izin verirken, Türkiye bu ülkeler arasında yer almıyor.    CPT, 1999'dan bu yana 9 (1999, 2001, 2003, 2007, 2010, 2013, 2016, 2019, 2022) kez İmralı Cezaevi'ni ziyaret etti. Bu ziyaretlerin 6'sına dair hazırlanan raporlar açıklandı. Her raporda İmralı'da Öcalan üzerindeki tecride işaret edilerek, çeşitli hak ihlallerine yer verildi. Ayrıca kötü muamele koşullarının son bulması için çeşitli tavsiyelere yer verildi. Ancak, tecrit ve hak ihlalleri artarak devam etti. "Tavsiye" ötesinde adım atılmadı.    CPT, Türkiye'nin izni olmadığı gerekçesiyle İmralı'daki son ziyaretlerin raporunu açıklamadı. Ancak CPT'nin "işbirliğı yapmayan" ve tavsiyelere uymayan ülkeler hakkında açıklama yetkisi bulunuyor. CPT, üye ülkelerin izni olmadan 2001-2003'te Rusya, 2011'de Yunanistan, 2015'te Bulgaristan, 2017'de Belçika, 2019'da Rusya ve 2021'de Bulgaristan'a dair açıklama yaptı.    CPT, en son 13-22 Şubat 2024 tarihlerinde yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulan kişilere yönelik muameleyi incelemek üzere Türkiye'yi ziyaret etti. Ziyaret edilen cezaevleri arasında İmralı yer almadı.    11 YILDIR 'İHLAL'E DAİR ADIM ATILMADI   İmralı koşullarının yanı sıra Öcalan'ın fiziki özgürlüğü noktasındaki hukuki haklar da yok sayılıyor. Türkiye'de idam cezasının 2000’lerin başında kaldırılmasından sonra Öcalan’a verilen ceza da "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası"na çevrilmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemkesi (AİHM), 2000 yılı sonrası verdiği bir dizi kararla, hükümlülerin "umut hakkı"na açık referanslar vermeye başladı ve konu üzerine önemli bir içtihat zinciri geliştirdi.    AİHM'in verdiği kararlara göre, "umut hakkı" güvence altına alınmaksızın hükümlülerin ölünceye kadar cezaevinde tutulması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesine aykırı. AİHM, Mart 2014 tarihli kararıyla, Öcalan'ın "umut hakkı"nın ihlal edildiği yönünde karar verdi. "Öcalan-2 Türkiye" kararında, "ölünceye kadar hapis cezası"nın işkence yasağının ve dolayısıyla "umut hakkı"nın ihlali olduğuna vurgu yapıldı.    AİHM daha sonra tutsaklar Hayati Kaytan (Eylül 2015), Emin Gurban (Aralık 2015) ve Civan Boltan (Şubat 2019) için de benzer kararlar verdi.    'UMUT HAKKI' NEDİR?   AİHM'in işaret ettiği "umut hakkı", ömür boyu hapis cezasına karşılık tutsağın belli bir süreden sonra toplumla yeniden buluşmasını sağlamak için öne çıkan bir hak. Öngörülebilir bir infaz biçimi getirerek, kişinin yeniden özgürlüğüne kavuşma umudunu korumasını sağlar.    AİHM, "umut hakkı"na yönelik vermiş olduğu kararlarda, sürenin üye ülkenin egemenlik hakkı kapsamında kendisinin belirleyeceğini ifade eder. Ancak söz konusu sürelerin kişinin "umut hakkı"nı ortadan kaldıracak uzunlukta olmaması gerektiğini de dile getirir. Yani devletin sırf ölünceye kadar infaz şeklini ortadan kaldırmak için getireceği 30-40-50 yıllık sürelerin kabul görmeyebileceği belirtilebilir. AİHM, Vinter/Birleşik Krallık kararında 25 yıllık bir süreden bahseder. Burada mahkeme, sözleşmeci devletlerarasında ve karşılaştırmalı ve uluslararası hukuk materyalleri arasında, cezanın verilmesinden en geç 25 yıl sonra ve sonrasında periyodik olarak gözden geçirilmesini garanti altına alan bazı özel mekanizmaların sağlanmasına yönelik karar veriyor.   "Umut hakkı", Türkiye'nin yasalarında yer almamaktadır. AİHM’in "ihlal" kararı vermesine neden olan durum da bundan kaynaklı. AİHM, bu noktada yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini vurguluyor. Hukuk örgütleri ve siyasi partiler de AİHM'in verdiği ihlal kararına karşı "umut hakkı"nın sağlanması noktasında düzenlemelerin yapılmasını istiyor.    Bu durum, Öcalan'ın yanı sıra 4 bini aşkın tutsağı doğrudan ilgilendiriyor.     KONSEY GÜNDEMİNE ALDI    AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ilk kez 2015 yılında söz konusu "ihlal" kararını gündemine aldı. Türkiye, 24 Temmuz 2015’te komiteye bir “Eylem Planı” sundu. Eylem planında, AİHM kararının çevirisiyle birlikte bütün mahkemelere yollandığı ve bu şekilde kararın icra edildiği iddia edildi. Ancak AİHM kararı yerine getirilmedi.   2015 yılından sonra "ihlal" kararına dair birçok başvuru yapıldı. Öcalan’ın avukatları, "umut hakkı" ile ilgili Bakanlar Komitesi’ne ilk kez 6 Haziran 2016 tarihinde başvurdu. Avukatlar daha sonra periyodik olarak “umut hakkı”nın sağlanması için komiteye bildirimlerde bulundu. Avukatlar, en son bildirimi 2025 yılının Temmuz ayında gerçekleştirdi. Bildirimde, 11 yıl geçmesine rağmen Türkiye hükümetinin bugüne kadar AİHM kararı doğrultusunda herhangi bir adım atmadığından, karar taslağını oluşturup açıklaması ve ihlal prosedürünü başlatması gerektiğine yer verdi.    3’ÜNCÜ BAŞVURU    Avukatların yanı sıra Türkiye’de bulunan sivil toplum örgütleri de AİHM’in “umut hakkı”na dair verdiği ihlal kararlarını uygulaması ve Türkiye’nin bu konuda yasal değişikliklere gidilmesi için komiteye bildirimde bulundu. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yapılan başvuruda, komitenin "ihlal" kararını “acil” olarak gündemine alması talep edildi.   Sivil toplum örgütleri, ikinci başvurusunu 31 Temmuz 2024’te yaparken, komiteye son başvurusunu 2025 yılının Temmuz ayında yaptı. Sivil toplum örgütleri, AİHM kararlarının uygulanması için gerekli adımların atılması talebinde bulundu. Bildirimde ayrıca Türkiye’de kaç kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığı konusunda Türkiye’nin bilgi verilmesi istendi.    Türkiye İnsan Hakları Dava Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project - TLSP), Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Avukatları Derneği (European Association of Lawyers for Democracy and the World Human Rights - ELDH), Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneği e.V. (Association for Democracy and International Law e.V. - MAF-DAD) ve Londra Hukuk Grubu (London Legal Group - LLG) gibi uluslararası hukuk örgütleri de komiteye bildirimde bulundu. Uluslararası hak ve hukuk örgütlerinin ilk defa bu düzeyde bildirimde bulunurken, “umut hakkı”nın sağlanması için Türkiye’den gerekli adımları atması talep edildi.    YİNE SÜRE VERİLDİ   Komite, 2015 yılından sonra “umut hakkı”na dönük ihlal kararını 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihinde gündemine aldı. Bu toplantıda Türkiye’ye 2022 Eylül ayına kadar adım atması için süre verildi. Türkiye herhangi bir adım atmazken, komite “Gurban gurubu” adıyla dosyayı 3 yıldan sonra 17-19 Eylül 2024 tarihlerinde gündemine aldı. Bu toplantıda, Türkiye’nin olumlu bir adım atmaması halinde Sekreteryayı bir ara karar taslak hazırlaması için talimatlandırdı ve Türkiye’ye adım atması için 2025 yılının Eylül ayına kadar süre verdi.   Komite, son toplantısında aldığı ara kararda, Türkiye’yi gecikmeden adım atmaya çağırdı ve yine 1 yıl süre verdi. Ayrıca Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun gerekli adımlar için kullanılabileceği belirtildi.    Yarın: "Komplo demokratik birlikle tamamen boşa çıkar"   MA / Azad Altay