HABER MERKEZİ - “Sivil toplumla çocuk hakları, yerel sorunlar ve yerel çözümler” konulu bir panelde konuşan Avukat Medeni Gür, “Çocukların bombalanıp infaz edilmeleri, yıllardır Kürdistan'da askeri araçların yaşamlarını yitirmelerine sebebiyet verecek şekilde kullanılması ve faillerin hiç bir şekilde yargılanmaması yasaların kağıt üstünde kaldığını gösteriyor” dedi.
İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında “Sivil toplumla çocuk hakları, yerel sorunlar ve yerel çözümler” konulu bir panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Avukat Medine Turantaylak Özkaçmaz’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Mehmet Şirin Zorkol, Dicle Yücekaya Gören ve Avukat Medeni Gür katıldı. Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda düzenlenen paneli çok sayıda kişi de takip etti.
İlk olarak çocuk hakları konusunda sunum yapan Medeni Gür, “Çok fazla yasa, mevzuat var ama bu uygulanmıyor ve hak ihlalleri giderek artıyor. Türkiye, çocukların azınlık haklarına ilişkin maddesi olan 17. Maddesine çekince koydu. Yine madde 29’a da çekince koydu. Çünkü bu maddelerde anadilinde eğitim, kültürel haklar var. Türkiye bunu Lozan’la bağlantılı olarak değerlendirmiş ve çekince koymuştur. Türkiye’de çocukların yargılanma meselesinden diğer tüm haklarına kadar ihlal olduğunu görüyoruz. Bu düzenlemenin tamamının kağıt üzerinde kaldığına tanıklık ediyoruz. Yaşam hakkı ihlal edildiği zaman başka haktan söz etmenin artık anlamı kalmıyor. Çocukların savaş sebebiyle göç yollarında can vermesi, faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri, bilerek istenerek, bombalanıp infaz edilmeleri, yaşları büyütülerek idam edilmeleri, yıllardır Kürdistan'da askeri araçların yaşamlarını yitirmelerine sebebiyet verecek şekilde kullanılması ve faillerin hiç bir şekilde yargılanmaması hala savaş coğrafyalarında güvencesiz bir şekilde kalmaları aslında bu konuştuklarımızın tamamının ne kadar kağıt üstünde kaldığını bir kez daha yüzümüze vurmaktadır” dedi.
‘ÇOCUKLARIN YÜZDE 72’Sİ EVDE İSTİSMADA UĞRUYOR’
Ardından konuşan Sosyal Çalışmacı Dicle Yücekaya Gören ise, “ Çocukların yüzde 72’si ev içerisinde taciz ve istismara uğruyor. Çocuklar; fiziksel, cinsel, cinsel sömürü, ihmal, duygusal istismar gibi birçok istismara maruz kalıyor. Sivil toplum örgütleri hak ihlalleri konusunda daha aktif olmaları gerekiyor. En fazla risk altında olan çocuklar ‘Kesişimsel risk’i olan çocuklardır. Bunlar; yoksul, azınlık, parçalanmış aileye sahip olan, fiziksel farklılıkları olanlar, okul dışı kalmak, etnik ve dinsel ayrımcılık bu durumda en büyük risktir. Çocuk yoksulluğu ve işsizliği konusunda Wan’da büyük bir sorun yaşanıyor. Çocuklar trafikte büyük bir riskle çocuk işçiliğinin en ağırını yaşıyorlar. Bunun için politikaların geliştirilmesi en acil konuların başında yer alıyor” diye konuştu.
‘ÇOCUKLAR NESNE OLARAK GÖRÜLMEMELİDİR’
Son olarak sunum yapan Dr. Mehmet Şirin Zorkol, “Çocuk meselesini tekil bir olay olarak görüyoruz. Bu da birçok şeyi görünmez kılıyor. Çocuk hakları sadece devletin değil herkesin sorumluluğunda olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Buradaki en önemli soru, STK’lar, gazeteciler ve aktivistler çocuk merkezli mi çalışıyor yoksa çocuklar ‘iyi niyetli yetişkin projelerinin’ nesnesine mi dönüşüyor. İyi niyetli çalışmalar da yapıyoruz ama çocukları bir nesne olarak ele alıyoruz. Kürdistan’daki kayıplar, ötekileştirmenin yaşandığı bir zamanda acaba bizler de onları bir nesne olarak mı kullanıyoruz? Sorusu önemlidir. Çocuk odaklılığın neye göre ölçüldüğü çok zaruridir. Çocuklar neye ihtiyaç duyuyor yerine biz çocuklar için neler yapmalıyız? Burada olması gereken şey onların neye ihtiyaç duyduğudur. Biz onlara sormuyoruz. Çocuklara ilişkin çalışmalarda üç kırılma noktası var; birincisi izlemenin olması ama verinin olmamasıdır. İkincisi hak temelli yerine hayır temelli hizmetlerin yapılması. Üçüncüsü ise, proje odaklılık ve süreksizliktir. İyi niyet tek başına yeterli değildir. Çocuğun hikayesi bizim görünürlüğümüzün aracı olmamalıdır” dedi.
Panel soru-cevap bölümüyle sona erdi.
İZMİR
THİV ve İHD İzmir Şubesi, İnsan Hakları Haftası kapsamında Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde "Örnek bir vaka üzerinde Türkiye'de işkence ve insan hakları" başlıklı panel ve belgesel gösterimi düzenledi. Moderatörlüğünü THİV Genel Sekreteri Coşkun Üsterci'nin yaptığı panele Prof.Dr. Nilgün Toker, Prof.Dr. Ümit Biçer ve Gazeteci-Belgeselci Tunca Öğreten konuşmacı olarak katıldı. İlk olarak yönetmenliğini Tunca Öğretmen'nin yaptığı "Vatanda işkence" belgeselinin gösterimi yapıldı.
Belgesel gösteriminin ardından konuşan Öğretmen, 19 Mart eylemeleri sonrası yaşanan hak ihlallerine değinerek, eylemlerde işkenceye uğran bir öğrenciyi anlatan "Vatanda işkence" belgeselinin konusunu ve çekim sürecini anlattı. Öğretmen, ardından Türkiye'de yargıdaki cezasızlık politikasına değindi.
'HAKLARIMIZI BİLMEMİZ LAZIM'
Daha sonra söz alan Prof.Dr. Biçer de gözaltılardaki işkencelerin yeteri kadar aydınlatılmadığına dikkat çekti. Doktor raporlarında gözaltılardaki işkencelerin görülmediğine belirten Biçer, "Bu değerlendirme süreçlerinde bazı hususlar tam görülmüyor. Kişinin gözaltına alındığı süre ile hastaneye götürüldüğü sürelere dikkat edilmiyor. Bu süre içerisinde kişinin gözaltında ne şekilde tutulduğu başlı başına kötü muamele ve bunun aydınlatılması lazım. İnsanlar polisin yanında kelepçe ile muayene ediliyor ve kişiler şikayetlerini rahatlıkla söyleyemiyor. Adli amaçlı yapılan kontrollerde özgür insanların sahip olduğu haklarla eşittir. Özgürlüğünden yoksun edilen insanla normal muayeneye gelen insanın aynı şekilde muayene edilmesi lazım. Bu tür durumlarda muayene olan kişinin itirazını dillendirmesi lazım. Dolayısıyla haklarımızı bilmemiz lazım. Gözaltına alındıktan sonra kişilerin sağlığın bozulmasından gözaltına alınan kurum sorumludur. İhlal karşısında nasıl davranacağımız konusunda çalışmaların yapılması lazım" dedi.
Biçer, uluslararası sözleşmeleri de hatırlatarak, gözaltına alınan kişilerin muayenelerinin ne şekilde yapılması gerektiğini anlattı. Biçer, "Bazen mahkemelerden sonuç alamıyoruz ama hekimlerle ilgili tabip odasına yapılan şikayetlerde hekimlerin bir şeylerle yüzlemesi için bir tutum almalarını sağlıyor. Biz kişilerin işkence sonrasında yaşayacaklarını ön görmek ve hekimlerin bu noktada önermelerde bulunması lazım. Hakikati görünür kılmanın yanı sıra işkenceye maruz kalanların onarımı noktasında sağlık çalışanlarının da rolü var" sözlerine yer verdi.
'İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ ELZEM'
Son olarak konuşan Prof.Dr. Nilgün Toker, işkencelerde kişilerin iradesinin ne şekilde kırıldığını dile getirdi. İnsanlık tarihinde işkencenin her zaman olduğunu söyleyen Nilgün Toker, "İşkence durumlarında birçok insanın yetkisinin olduğu durum var. Kürsüdeki hakimden sokaktaki kolluk kuvvetine kadar herkeste yetki var. 'Düşmanı' tayin etme yetkisini de kendilerinde buluyorlar. Kendisine 'düşman' olarak gördüğü kişiyi her türlü muameleyi yapacak biri olarak görüyorlar. Sistem işkenceye uğrayanı ikinci kez cezalandırıyor. Bu yüzden insan hakları mücadelesi elzem. Birisinin bu yapılanının normal olmadığını söylemesi lazım çünkü en kötüsü zulmün normalleşmesi" diye konuştu.
